Bizim vatanımız da ölümler vardır akşamları.
Ve kan kokusu
Sokaklarımıza bastığın an sarar seni toz bulutları
Kulaklarına dolar korkunç bir uğultu
Bazen ayağına çarpar bir kol parçası
Bazen bir şarapnel artığı
Buraları yamandır
Ne yaşatır seni
Ne unutturur ölümü
Buralarda öğrenirsin
Yaşamın güzelliğini
Zulmün pis yüzünü
Burası Filistin
Mazlumların ahı
Çocukların cehennemi
Katledilmişliğin hikâyesi…
Sokaklarımız da bir ceset kokusu karşılar seni. Kimi zaman ayağın kopmuş bir bacağa çarpar kimi zaman sen bir kol bırakırsın sağ tarafından, bir parmak görürsün yürürken tam yol ortasından, kimi zaman bir ölü çocuk yerde yatar tüm masumluğuyla kimi zaman kan lekeleri götürür seni aradığına…
Burası Filistin ölümün dans ettiği sadece ölümün korkmadan gezebildiği vatan öyle bir vatan ki kokusu cesetten, rengi kandan, sesi bomba atışlarından, sivilleri ölülerden askerleri düşmanlardan, umudu yokluktan, sonu katledilişten gelir.
Burası Filistin
Küçük yaşamlara burada son verilir.
Sokağa çıkamıyoruz. Pencereleri kırdılar, duvarımızda kocaman bir delik var. Bomba sesleri uyutmuyor. Evde korkunç bir toz bulutu, midemde yanma var. Annem çok hasta başına aldığı darbelerden başı ağrıyor. Babam yok tam üç haftadır haberi de yok ölmüş olma ihtimali sevindiriyor bizi ya yaralı ise ve bir köşede bize gelemeyecek kadar çaresiz acı çekiyorsa diye düşünüyoruz. Ağlamıyoruz ki alıştık ölümlere kimler ölmedi ki bizde kimler ölmedi ki bu topraklarda yaşadığı için. Komşu Cemalettin’i mi sorarsın, İslam Efendiyi mi, Kimler ölmedi ki teyzem, teyzemin oğlu, kuzenlerim ve bir günde ben
Ellerim kan içinde, bacağım yaralı, karnım aç, kardeşim ölü ben ben çok mutsuzum burada...
Kardeşim
Henüz üç yaşındaydı benim aslanım. Deli gibi koşardı sizin basmak bile istemeyeceğiniz tozlu yollarımızda yeni öğrenmişti koşmayı, tam beceremiyordu konuşmayı. Ölürken bile gülümsüyordu sanki bilmiyordu düşmanlığı,
Sadece biran çıktı sokağa yerdeki kuşu havalandırmak için kuşu da onu da bir kurşun havalandırdı aniden gözlerime bakışı, şaşırışı, ahh diyen inleyişi ve sonsuz sessizliği tek kurşun tek bir kurşunla yere çöküşü,
Oysa öyle masumdu ki Ahmet'im
Düşünüyorum bazen ve düşünceler düşünceleri doğuruyor beynimde biliyorum almadan cevabımı indireceksiniz tek bir kurşunla yere ya da küçücük bedenime kocaman bir bomba gelecek gökyüzünden aniden. Biliyorum ki öleceğim en sonunda ama düşünüyorum işte
Biz buralarda doğduk. Yuttuk asfalt görmemiş cadde tozlarını ektik toprakları, bir dünya kurduk yaşamak adına yaşıyorduk.
Neye kızdınız, sizi nasıl kızdırdık ki önüne geleni kurşuna dizdirdi bu öfke
Biz sizler gibi geldik dünyaya, habersiz bir bebek olarak doğduk ve vatan bildik buraları. Daha büyüyemedik, okula gidemedik, konuşmayı bile öğrenmeden, yürümeyi becerememişken, daha henüz hayata başlamamışken geldiğimiz dünyaya gönderildik.
Biz ya yaşamak için doğmamıştık, ya da bir hata yapmıştı atalarımız ya da biz aldatıldık.
Biz Filistin çocuklarıyız. Ne okul, ne oyun. Kimi sokakta bacak, kimi sokakta ayak belki de tüm bedenimizi bırakırız. Ne zorludur burada olmak, ölümün kapını sürekli zorlaması, çocuk demeden bebek demeden acımadan öldürülmek ve niçin öldürüldüğünü bilememek ne zordur bilir misin?
Biz Filistin çocuklarıyız.
Dudaklarımızda acı bir şarkı. Adında ölüm geçen, ya bir ağıt bu ya bir heves dillerimizde ve boş kovanlar var ellerimizde
Biz sömürülen bir ülkenin gün görmemiş çocuklarıyız. Karanlık var geleceğimizde
Biz teslimiyetin özgürlük bilmeyen kara cahilleriyiz, merak var küçücük beyinlerimizde
Güneşten habersiziz
Ne sokağın başına gelen aş arabaları umurumuzda ne acıkıyoruz yaşamak adına
Bomba sesleri, kurşun atışları, asker naraları
Ürkütmez bizi alışkınız savaşlara
Alıştık ölmeye, öldürülmeye, karşı koymaya canlarımızdan canlar vermeye
Korkmadım annemi kanlar içinde görünce
Endişelenmiyorum babam kayıp diye
İçim sadece acıyor kardeşim masumca can verdi diye
Alıştık biz bu döngüye
Doğacağız öldürüleceğiz vatanımızdan olmayan hak sahipleri tarafından
Alıştık katledilmeye
Biliyoruz artık biliyoruz
Bu bir savaş hikâyesi
Adımız çocuk olsa da biliyoruz
Bir adımızda Filistin külleri...
ZAHİDE KOCAOĞLU ÇAVUŞ