En son konular | » necip fazil ayasofya hitabesiCuma Mart 02, 2012 7:40 am tarafından cihan sanli» osmanli hangi bolgeyi ne kadar yonettiC.tesi Şub. 25, 2012 7:17 am tarafından cihan sanli» misvakin onemiPtsi Şub. 20, 2012 6:58 am tarafından cihan sanli» cay nasil demlenirPerş. Şub. 09, 2012 6:46 pm tarafından cihan sanli» Aksam namazi guzel bir animasyonPerş. Şub. 09, 2012 7:54 am tarafından cihan sanli» seyh sait...Paz Şub. 05, 2012 8:45 am tarafından cihan sanli» kemali desifrePaz Şub. 05, 2012 8:33 am tarafından cihan sanli» Günlük hayatta hangi isim, kaç kere, ne için zikredilmeli?Paz Şub. 05, 2012 7:20 am tarafından cihan sanli» Resulullah efendimizi taniyipta sevmeyen yokturCuma Ocak 27, 2012 8:52 am tarafından cihan sanli |
Kimler hatta? | Toplam 1 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 1 Misafir Yok Sitede bugüne kadar en çok 143 kişi Çarş. Ağus. 09, 2017 5:24 am tarihinde online oldu. |
akısı | |
| | ISMET OZEL HAYATI VE ESERLERI | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
cihan sanli
Mesaj Sayısı : 354 Kayıt tarihi : 28/09/09 Yaş : 39 Nerden : SUUDIARABISTAN
| Konu: ISMET OZEL HAYATI VE ESERLERI Perş. Kas. 11, 2010 6:15 am | |
| HAYATI 1944'de, Söke'li bir polis memurunun altıncı çocuğu olarak Kayseri’de dünyaya gelir. İlk ve orta öğrenimini Kastamonu, Çankırı ve Ankara’da tamamlar. Öncelikle Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi'nde okuduysa da mezun olacağı okul Hacettepe Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı olacaktır. On sekiz yıl Devlet Konservatuarı'nda Fransızca okutmanlığı yapar, ilk şiiri 1963'de Yelken Dergisi'nde yayınlanır. Bu tarihle birlikte ; yazın, düşün ve sanat dünyasındaki serüvenine başlamıştır. İlk kitabı Geceleyin Bir Koşu'yu 1966 yılında, büyük yankılar uyandıran ikinci kitabı Evet, İsyan'ı ise 1969 yılında yayımlar. 1970'de yakın arkadaşı Ataol Behramoğlu ile birlikte Halkın Dostları dergisini çıkarır. 1974 yılına gelindiğinde ise , o zamana dek içerisinde bulunduğu ve savunduğu sosyalist düşünce çizgisini geride bırakarak fikri ve ruhi bir değişim yaşayacaktır. Bu tarihten sonra yazı ve sanat hayatına, İslami düşünce çerçevesinde devam eder. Bu düşünce yapısı aynı zamanda ona yeni sorumluluklar da yüklemiştir. Bu sorumluluk bilinci ile 1977'de Yeni Devir gazetesinde günlük fıkralar yazar, yine aynı gazetede Abdullah Çıdamlı müstear ismi ile çeviriler yapar, Pazar günlerine özel kültür sayfaları hazırlar. 1985 yılında Milli Gazete'de Cuma Mektupları'na, 1997 yılında Yeni Şafak Gazetesi'ndeki günlük fıkralarına başlar. Yazdığı deneme kitabı Taşları Yemek Yasak ile Türkiye Yazarlar Birliği Deneme ve 2005'de üstün hizmet ödülünü kazanır. 1995'de Şilili Ozan Gabriela Mistral nişanı alır. Siyasi yazıları 2003 yılına dek kısmi aralıklarla çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmıştır. Halen İstiklal Marşı Derneği'nin genel başkanlık görevini yerine getirmektedir.
Evli ve dört çocuk babası, iki çocuk dedesi İsmet Özel, Çengelköy’deki evinde düşünce ve sanat hayatına devam etmektedir.
ESERLERİ Şiir Geceleyin Bir Koşu (1966), Evet İsyan (1969), Cinayetler Kitabı (1975), Şiirler 1962-74 (1980), Şiir Kitabı (1982), Celladıma Gülümserken (1984), Erbain (1987), Bir Yusuf Masalı (2000). Of Not Being A Jew (2005)
Deneme, Söyleşi, Mektup Üç Mesele (1978), Şiir Okuma Kılavuzu (1980), Zor Zamanda Konuşmak(1984), Taşları Yemek Yasak (1985), Bakanlar ve Görenler (1985), Faydasız Yazılar (1986), İrtica Elden Gidiyor (1986), Surat Asmak Hakkımız (1987), Tehdit Değil Teklif (1987), Waldo Sen Neden Burada Değilsin? (1988), Sorulunca Söylenen Cuma Mektupları (1-10)(1995-2004), Tahrir Vazifeleri Neyi Kaybettiğini Hatırla(1994) Ve'l-Asr, Bilinç Bile İlginç, Genç Bir Şairden Genç Bir Şaire Mektuplar (1995), Tavşanın Randevusu(1996) Kırk Hadis(2004) Henry Sen Neden Buradasın? 1-2 (2004) Kalın Türk (2006) Çenebazlık (2006)
Çeviri Siyasi Felsefenin Büyük Düşünürleri - William Ebenstein Gariplerin Kitabı - Ian Dallas Osmanlı İmparatorluğu ve İslami Gelenek - Norman Itzkowitz Bilim Kutsal Bir İnektir - Anthony Standen Cihad- Bir Temel Tasarım - Abdülkadir Es-Sufi (Alıntı) | |
| | | cihan sanli
Mesaj Sayısı : 354 Kayıt tarihi : 28/09/09 Yaş : 39 Nerden : SUUDIARABISTAN
| Konu: Geri: ISMET OZEL HAYATI VE ESERLERI Perş. Kas. 11, 2010 6:17 am | |
| Naat
Dinleyin ey vakti duymak doruğuna varanlar Falları grafiklerde bakılanlar siz de işitin.. Külden martı doğuran odalıklar Ve kahyalar Kara pıhtılarıyla damgalanmış veznelerde dili Şehvetsiz çilingirler, yaltak çerçiler Celepler ki sıvışık, natırlar ki nadan Ey hayat rengini sazendelik sanan Yırtlaz kalabalık! Dinleyin bendeki kırgın ikindiyi, Hepiniz kulak verin.
Güneşin Koskoca beldeye suskunluk yaygısını serdiği Yazlar yok Yok artık altında suskun yolları saklı tutan Karla örtülmüş kırların kışı Gitti giden, yerine gelmedi başka biri Orada Duyumsatmadı kendini hiçlik bile Belli ki son yüzyılımız göğsümüzden Varla yok harman eden sesi uçursak Diye bize verildi Yetti bir yüzyıl böcekler ve otlarda Soluyuş izlerimiz silmek için
Ne yesek Lokmaya vurulur gibi değil Yuduma gelmiyor içtiklerimiz Dernekler toplanıyor dışta tutmak için Kanat vuruşlarını yumuşak tutan etkeni Utançlı sessizliği tanımaz kalemlerle Kapanıyor bilanço Top mermisi, kör testere Defalarca boyanmış çaput parçaları Sıkıştırdık günlerimiz arasına ki Serazat kahkahalar atalım Yapmacıktan nefretimiz Sebep olsun kavgamıza Bekleyiş arzından kovsunlar bizi Ne yemen biraz öncemiz diyelim Ne biraz sonramız meksika
Canı pek bir dünya son yüzyılda yaşadığımız Yüzü perdahla kavi, peçesi paramparça Üstü başı kükürtlü bu dünyadan Kancıklık Sıçradı çevirdiğimiz sayfalara Artık kimse bize haber vermeyecek Hemen şu tepenin ardında Saldırmaya hazır ve müsellah Bir düşman taburu durduğunu Çünkü gerçekten yok Böyle bir ordu Bir düşmanımız kaldı Kendi Dudaklarımız Arasında.
Biliyoruz günden güne çopurlaşan yer yuvarlağında Bizleri yan çizen birer hemşehri haline sokan nedir Çırpını çırpını giden atlardan indik Girmek için patavatsız yurttaşlar sırasına Zihnimiz, acizlerin şikayetleri sığacak kadar Kanırtılırken ses etmedik Öcümüz alınacak korkusuyla irkildik Kaldıysa bir soru içimizde O da birşey: Nerdedir yerle gök arasındaki ulak, Nerde biz?.
Kimseden bir işaret gelmeyecek Bir melek kimsenin alnını sıvazlamazsa Söylemez size kimse dünyadaki ömrü boyunca Hiçbir insana yan bakışı olmayan kimdi Kimdi yan gözle bakmadı kır çiçeklerine bile Öğretmek için cephe nedir Kıyam etti Torunu kucağında Dönünce bütün gövdesiyle döndü Bir bu anlaşılsaydı son yüzyılda Bir bilinebilseydi Nedir veche..
Dinleyin ey vakti duymak doruğuna varanlar Sıyırın kahkaha sırçasını cildinizden Omzunuzdan vaveyla heybesini atın Boşa çıksın reislerin, kahinlerin, şairlerin kuvveti Güler yüzlü olmak neydi onu hatırlayın Ağız dolusu gülmeden taşlıkta... | |
| | | cihan sanli
Mesaj Sayısı : 354 Kayıt tarihi : 28/09/09 Yaş : 39 Nerden : SUUDIARABISTAN
| Konu: Geri: ISMET OZEL HAYATI VE ESERLERI Perş. Kas. 11, 2010 6:18 am | |
| Münacaat
Bu yaşa erdirdin beni,gençtim almadın canımı ölmedim genç olarak ,ölmedim beni leylak büklümlerinin içten ve dışardan sarmaladığı günlerde bir zamandı heves ettim gölgemi enginde yatan o berrak sayfada gezindirsem diye ölmedim, bir gençlik ölümü saklı kaldı bende. Vakti vardıysa aşkın,onu beklemeliydi genç olmak yetmiyordu fayrap sevişmek için halbuki aşk,başka ne olsundu hayatın mazereti demedim dilimin ucuna gelen her ne ise vay ki gençtim ölümle paslanmış buldum sesimi.
Hata yapmak fırsatını Adem’e veren sendin bilmedim onun talihinden ne kadar düştü bana gençtim ve ben neden hata payı yok diyordum hayatımda gergin bedenim toprağa binlerce fışkını saplar idi haykırınca çeviklik katardım gökyüzüne bir düşü düşlere dalmaksızın kavrayarak bulutu kapsayarak açmadan buluta içtekini tanıdım Ademoğlu kimin nesiymiş ter döküp soru sormak nereye sürüklermiş kişiyi.
Çeşme var,kurnası murdar yazgım kendi avcumda seyretmek kırgın aksimi.
Gençtim ya,ne farkeder deyip geçerdim nehrin uğultusu da olur,dalların hışırtısı da gözyaşı,çiğ tanesi,gizli dert veya verem ne fark eder demişim bilmeden farkı istemişim. Vay beni leylak kokusundan çoban çevgenine arastadan ırmaklara çarkettiren dargınlık! Yola madem çöllerdeki satrabı yalvartmak için çıkmıştım hava bozar,yüzüm eğik giderdim yine yaza doğru en kuduzuyla sürüngenlerin sabahlar yola devam ederdim.
Gençtim işte şehrin o yatık raksından incinen yine bendim gelip bana çatardı o ruh tutuşturucu yalgın onunla ben hep sevişecek gibi baktık birbirimize. bir kez öpüşebilseydik dünyayı solduracaktık.
Oysa bu sürgün yeri,bu pıtraklı diyar ne kadar korkulu yankı bulagelmiş gizlerimizde hani yok burda yanlışı yoklayacak hiç aralık bütün vadilere indik bir kez öpüşmek için kalmadı hiç bir tepe çıkılmadık eriyeydik nesteren köklerine sindiğimizce alıcı kuş pençesiyle uçarak arınaydık ah,bir olaydı diyorduk vakar da yoksanaydı doğruydu böyle kan telef olmasın diye çabalamamız ama kendi çeperlerimizi böyle kana buladık gönendi dünya bundan istifade dünya bayındırladı: Bir yakış,bir yanış tasarımı beride öte yakada bir benî adem her gün küsülü kaldık.
Bunca yıl bu gücenik macera beni tutuklu kılan artık bu yaşa erdirdin beni,anladım gençken almadın canımı,bilmedim demek gökten ağsa bile tohum yürekten düşecekmiş çünkü hataya bağışık büyük hatadan beri nezaret yer çiğ tanesi sanmak ne cüret,gözyaşıymış insanın insana raptolduğu cevher.
Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi taşınacak suyu göster,kırılacak odunu kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin tütmesi gereken ocak nerde? | |
| | | cihan sanli
Mesaj Sayısı : 354 Kayıt tarihi : 28/09/09 Yaş : 39 Nerden : SUUDIARABISTAN
| Konu: Geri: ISMET OZEL HAYATI VE ESERLERI Perş. Kas. 11, 2010 6:18 am | |
| Bir Yusuf Masalı
başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız bakıp başkasının başkayla kurduğu bağlantıya aşka dair diyoruz ilk anı bu olmalı ilk önce damarlarımızda duyuyor çağıltısını uzak iklimlerin kokusu gitmediğimiz şehirlerin önceden bir baş dönmesiyle kabarıyor hafızamızda sonra ayrılıklar düşüne dalıyoruz bize ait olan ne kadar uzakta! | |
| | | cihan sanli
Mesaj Sayısı : 354 Kayıt tarihi : 28/09/09 Yaş : 39 Nerden : SUUDIARABISTAN
| Konu: Geri: ISMET OZEL HAYATI VE ESERLERI Perş. Kas. 11, 2010 6:19 am | |
| Ölüm Kere Ölüm Ölüm Kare
İsa Golgota`ya çıkarken tökezlemeden önce Önü sıra sendeleyip ayağı burkulan bendim Yar idim dulda saydı beni açmak isteyen gonca Dert oldum Hira`ya beni teskine geldi Efendim
İlk ben üşüdüm sonradır Tur-i Sina`daki sağnak Dağa çıktım kurdu geberttim beni korkuttu keme Çalmadığım kapı kalmadı can evimden taşarak Duyan olmadı avazım ki desin Hallaç kekeme
İlenen oylumsuz kalır kargışın imza yeri boş Aşka düşmek eceliyse bedeni çoşturur anız Ruh körelten çare bulmaz ilaç olmaz telaşlı döş Pis mürekkeple çürük dil tokuşturanlardansanız
Kul beni bilmeyişin vakti ecelden kim sıyıra Bir benim sayıklayan Adem`i imla eden adı Bu yüzden bana değmeden dünyadan bir üvendire Gittim çekip başımı gittim hakikat duraksadı. | |
| | | cihan sanli
Mesaj Sayısı : 354 Kayıt tarihi : 28/09/09 Yaş : 39 Nerden : SUUDIARABISTAN
| Konu: Geri: ISMET OZEL HAYATI VE ESERLERI Perş. Kas. 11, 2010 6:19 am | |
| Kuşun Ölümü
Kuş damdan düşünce sarişin bir yürüyüşüdür artik ölümün bir yagmurdur açilan kurakliga bir yagmurdur kulübesi nisandan ve onun ayaklarina dolanan o gökyüzü kansiz yüzleridir diri kuşlarin kuş düşünce camdan
kuş düşünce damdan kizlar saçlariyla ölümü düşünürler uzun bacakli tanrilar koşuşur sokaklarda kuş öldü herkes mi ariyor gençlik mi yürüyor herkese ve mi ariyor onun gözlerini satilan çarşilarda kuş öldü kanadinin altindaki o yara yagmurun karanligini getiriyor geceye yagmurun irmaklarini getiriyor geceye kuş öldü küçücük bir yorgunluktu ölmeden önce
öldü, kim isitir artik onun ellerini sularin aynasinda üşüyen ellerini sularin saygisiyla üşüyen ellerini.
(1962)
| |
| | | cihan sanli
Mesaj Sayısı : 354 Kayıt tarihi : 28/09/09 Yaş : 39 Nerden : SUUDIARABISTAN
| Konu: Geri: ISMET OZEL HAYATI VE ESERLERI Perş. Kas. 11, 2010 6:20 am | |
| İnce Sızı
Var mıdır nalçaları sevincin gün tene değince kanatları uzar mı derin bir secde gibi rüzgara aşılanmak dostları düşünmenin çarpıntısından mı
Yokum arkadaş düşünmekle varılan tada hayata yalnızca kafanı banmak gövdende namusluca güdebilmek sevinci elbet burkulup kalmaktan iyi. Kara gözlerimde uğuldayan bu değil ancak elde tüfek, elde alet, yürekte kor cebelleşmek yalanla, kirle, tahvilatlarla damarlarına papatyalar doldurarak bir serinlik olup dünyaya sokulmak
ben bir deli fışkın değil miyim sahibim Köroğlu`nun da sahibi değil mi ve çocukların ezbere bildiği gömleğimin kendirini kendim ekmedim mi
Öyleyse arkadaşım sinem kanayadursun ta ki sürgün ya da mahpus kırışıklar yerine yüzümüz köylü ve gurbetçi yanıklığa dursun sevmekle doğrulanmıyor madem kalbimiz girelim yarimizin avlusuna tam tekmil ve mürdüm erikleri ve dopdolgun elmalarıyla o bahçede o geniş kalçalı yarimizi dört kere.
(1968) | |
| | | cihan sanli
Mesaj Sayısı : 354 Kayıt tarihi : 28/09/09 Yaş : 39 Nerden : SUUDIARABISTAN
| Konu: Geri: ISMET OZEL HAYATI VE ESERLERI Perş. Kas. 11, 2010 6:21 am | |
| Ölü Asker İçin İlk Türkü
Bulutları kovan hırçınım benim, büyücüm doğrudur gebe kaldığım coşkun bir akarsudan bir bıçak alnıma çizer o homurtuyu ağırdan altın haykırışlarla kuşlar uçup gelir üstümüze gelip geceyi biriktirirler üstümüze ben ki otobüslerde sarışın sanmışım kendimi uzun zaman uzun zaman terli bir erkeğin esneyişiyle bir kaçağın övgüsüne saklanıp akşam vakitleriyle oğunup uzun zaman kanaryalarla kesmişim uzayan tırnaklarımı.
Yüzümden bir tilkiyi silenim benim, büyücüm erkeksi kadınların yasını tutmuyorum, artık sevin ellerimde madensi gürültüler taşıyorum babam uçurtmalarımı benden çok severdi bilirsin şimdi uçurtmalarım büyük, o homurtu (o insan) eskiden her üzgün bakışımı Pegasus`a harcardım her kapı gıcırtısından çocuklar dökülürdü, ne çirkin ne çirkin, gövdemde ince bir zırh yara kabuklarından derken hüzün! Kadın sesleri çıkaran o duman…
Büyücüm, aşkımı dürtenim benim bir oyun kuralı değiliz artık, sevin.
(1963) | |
| | | cihan sanli
Mesaj Sayısı : 354 Kayıt tarihi : 28/09/09 Yaş : 39 Nerden : SUUDIARABISTAN
| Konu: Geri: ISMET OZEL HAYATI VE ESERLERI Perş. Kas. 11, 2010 6:21 am | |
| Amentu
Amentü
İnsan eşref-i mahlûkattır derdi babam bu sözün sözler içinde bir yeri vardı ama bir eylül günü bilek damarlarımı kestiğim zaman bu söz asıl anlamını kavradı geçti çıvgınların, çıbanların, reklamların arasından geçti tarih denilen tamahkâr tüccarı kararmış rakamların yarıklarından sızarak bu söz yüreğime kadar alçaldı damar kesildi, kandır akacak ama kan kesilince damardan sıcak sımsıcak kelimeler boşandı aşk için karnıma ve göğsüme ölüm için yüreğime sürdüğüm ecza uçtu birden aşk ve ölüm bana yeniden su ve ateş ve toprak yeniden yorumlandı.
Dilce susup bedence konuşulan bir çağda biliyorum kolay anlaşılmıyacak kanatları kara fücur çiçekleri açmış olan dünyanın yanık yağda boğulan yapıların arasında delirmek hakkını elde bulundurmak rahma çağdaş terimlerle yanaşmak için bana deha değil belgeler gerekli kanıtlar, ifadeler, resmi mühür ve imza gençken peşpeşe kaç gece yıllarca acıyan, yumuşak yerlerime yaslanıp uçardım bilmezdim neden bazı saatler alaturka vakitlere ayarlı neden karpuz sergilerinde lüküs yanar yazgı desem kötü bir şey dokunmuş olurdu sanki dudaklarıma Tokat aklıma niye gelmezdi babam onbeşli olmasa.
Meyan kökü kazarmış babam kırlarda ben o yaşta koltuğumda kitaplar işaret parmağımda zincir, cebimde sedef çakı cebimde kırlangıçlar çılgınlık sayfaları kafamda yasak düşünceler, Gide mesela. Kar yağarken kirlenen bir şeydi benim yüzüm her sevinç nöbetinde kusmak sunuldu bana gecenin anlamı tıkansın diye ıslık çalar resimli bir kitaptan çalardım hayatımı oysa hergün merkep kiralayıp da kazılan kökleri Forbes firmasına satan babamdı.
Budur işte bir daha korkmamak için korkmaz görünen korku işte şehirleri bayındır gösteren yalan işte mevsimlerin değiştiği yerde buharlaşan kelepçeler, sürgünler, gençlik acılarıyla güçbela kurduğum cümle işte bu; ten kaygusu yüklü ağır bir haç taşımaktan tenimin olanca ağırlığı yok oldu. Solgun evler, ölü bir dağ, iyice solmuş dudak bile bir bir çınlayan ihtilal haberidir ve gecenin gümüş ipliklerden işlenmiş oluşu nisan ayları gelince vücudu hafifletir şahlanan grevler için kahkahalarım küstah bakışlarım beyaz bulutlara karşı obur marşlara ayarlanmak hevesindeki sesim gider şehre ve şaraba yaltaklanarak biraz ağlayabilmek için fotoğraflar çektirir babam seferberlikte mekkâredir.
İnsanın gölgesiyle tanımlandığı bir çağda marşlara düşer belki birkaç şey açıklamak belki ruhların gölgesi düşer de marşlara mümkün olur babamı varlık sancısıyla çağırmak: Ezan sesi duyulmuyor Haç dikilmiş minbere Kâfir Yunan bayrak asmış Camilere, her yere
Öyle ise gel kardeşim Hep verelim elele Patlatalım bombaları Çanlar sussun her yerde
Çanlar sustu ve fakat binlerce yılın yabancısı bir ses değdi minarelere:Tanrı uludur Tanrı uludur polistir babam Cumhuriyetin bir kuludur bense anlamış değilim böyle maceralardan ne Godiva geçer yoldan, ne bir kimse kör olur yalnız coşkunluğu karşısında içlendiğim şadırvan nüfus cüzdanımda tuhaf ekmek damgası durur benim işim bulutlar arşınlamak gün boyu etin ıslak tadına doğru yavaş yavaş uyanmak çocuk kemiklerinden yelkenler yapıp hırsız cenazelerine bine bine temiz döşeklerin ürpertisinden çeşme korkak dualarından cibinlikler kurarak dokunduğum banknotlardan tiksinmeyi itiraz nakışsız yaşamakları silâhlanmak sayarak çıkardım boğaza tıkanan lokmanın hartasını çıkınımda güneşler halka dağıtmak için halkı suvarmak bin saçlarımda bin ırmak ıhtırdım caddeleri meğer ki mezarlarmış hazırmış zaten duvar sıkılmış bir yumruğa fly Pan-Am drink Coca-Cola
Tutun ve yüzleştirin hayatları biri kör batakların çırpınışında kutsal biri serkeş ama oldukça da haklı. Ölümler ölümlere ulanmakta ustadır hayatsa bir başka hayata karşı.
Orada aşk ve çocuk birbirine katışmaz nasıl katışmıyorsa başaklara ağustos sıcağı kendi tehlikesi peşinden gider insan putların dahi damarından aktığı güne kadar sürdürür yorucu kovalamacayı.
Hanidir görklü dünya dünyalar içre doğan? Nerde, hangi yöremizde zihnin tunç surlardan berkitilmiş ülkesi ağzı bayat suyla çalkanmış çocuğa rahim olan parti broşürleri yoksa kafiyeler mi? Hangi cisimdir açıkça bilmek isterim takvim yapraklarının arasını dolduran nedir o katı şey ki gücü gönlün dağdağasını durultacak? Hayat dört şeyle kaimdir, derdi babam su ve ateş ve toprak. Ve rüzgâr. ona kendimi sonradan ben ekledim pişirilmiş çamurun zifiri korkusunu ham yüreğin pütürlerini geçtim gövdemi alemlere zerkederek varoldum kayrasıyla Varedenin eşref-i mahlûkat nedir bildim.
(1974) | |
| | | cihan sanli
Mesaj Sayısı : 354 Kayıt tarihi : 28/09/09 Yaş : 39 Nerden : SUUDIARABISTAN
| Konu: Geri: ISMET OZEL HAYATI VE ESERLERI Perş. Kas. 11, 2010 6:22 am | |
| Kötü Şiirler
1.
Senin çağıltın evladım sen denizi düşününce uğuldayan sokaklar açık renk bir elbiseye yakışan alnın sabah şehre henüz kamyonlar girerken bir kadın kıvranışını hatırlayıp kuduran ve zaten bu terli, bu tozlanan bulutlar altında bile saklı bir yerlerinde bir şeyler parıldatan senin çağıltın. Seni marifetli sanacaklardı karşısında uçurumlar çağıldamayan herkes seni marifetli sanacaklardı kalbini rehnedebilseydin eğer.
2.
Uçsuz bucaksız gözyaşları. Dünyanın tımarlanmış ruhlara teslim edildiği günlere ait. Uçsuz bucaksız gözyaşları. Bir nehrin bir yüzyıla benzediği zamanlardan. Yaşadıklarının hepsi göçmen kuşlara bütün sevdiklerini çocukların hepsine paylaştıran bir dostumun gözlerini karartacak kadar uçsuz bucaksız gözyaşları
3.
Bütün müsveddelerimi yırttım, göğsümün kıllarıyla gövdemin kokusundan buharlaşıyor şiir. Sana çok önceden, bir yaz sonu, bir parkta sıkılmış yumruğumu ısırarak buna benzer bir şeyler söylemiştim milât yok demiştim, milât yer almayacak hayatımızda. İşte bütün müsveddelerimi yırttım işte artık göğsümün kıllarıyla gövdemin kokusundan buharlaşıyor şiir işte onlar artık saçların kadar Boşnak karşılıksız mektuplarım gibi yepyenidir | |
| | | cihan sanli
Mesaj Sayısı : 354 Kayıt tarihi : 28/09/09 Yaş : 39 Nerden : SUUDIARABISTAN
| Konu: Geri: ISMET OZEL HAYATI VE ESERLERI Perş. Kas. 11, 2010 6:23 am | |
| Kaçış
Serin karanlığıma bir çingene düşerdi gökyüzüne birikirdi hazineleri kışın dağların dağlarda birikirdi gölgeleri ürkütülmüş gölgeler kapımda çoğaldıkça yüreğime o tedirgin çocuklarda düşerdi kar yürürdü gözlerime tüyden ayaklarıyla
kar yürürdü çünkü kar o temiz eldiveni gökyüzünün tüfengimin ıssızlığını büyütürdü bir dönülmez kaçışa uzanırdı çocuklar ve o üzünç bitkisi çocuklarda ölürdü
artık üşümek çince bir çiçektir oralarda yolcuların taşıyamadığı bir çiçektir çünkü kardan yorulunca biz sıcak sulara inip sepet öreriz ve `gecenin uzun ağzı sulardı saksıları` ve hala ay dağınık saçlara benzer oralarda serçelerin ayaklarına bağladığı karanlık kimseyi çağıramaz kendi adıyla.
(1963) | |
| | | cihan sanli
Mesaj Sayısı : 354 Kayıt tarihi : 28/09/09 Yaş : 39 Nerden : SUUDIARABISTAN
| Konu: Geri: ISMET OZEL HAYATI VE ESERLERI Perş. Kas. 11, 2010 6:24 am | |
| Dişlerimiz Arasındaki Ceset
Biz şehir ahalisi,kara şemsiyeliler! Kapçıklar! Evraklılar! Örtü severler! Çığlıklardan çadır yapmak şanı bizdedir Bizimdir yerlere tükürülmeyen yerler
Nezaketten,haklılardan yanayızdır hepimiz Sevinmemiz çapkıncadır,ağlatır bizi küpeşteler Yaşamak deriz-Oh,dear-ne kadar tekdüze Katliamlar ne kötü be birader
Güneş neredeysek orada bulur bizi Ya cünup ve yalancı veya miskin ve ülser Falımız neyse çıksın diye açarız indeksleri Sayılar bizi bulur,o ayıp işaretler
Saframızla kesemizi birleştiren anatomi bilgisi Hadım tarih,kundakçı matematik,geri kafalı gramer Evet bunlar gizlice örgütlenerek alnımıza Verem Olmak Üretimi Düşürür ibaresini çizer
Biz şehir ahalisi,üstü çizilmiş kişiler Kalırız orda senetler,ahizeler ve tren tarifesiyle Kimbilir kimden umarız emr-i b`il-ma`ruf Kimbilir kimden umarız neyh-i ani`l-münker Bize yalnız oğulları asılmış bir kadının Memeleri ve boynu itimat telkin eder. | |
| | | cihan sanli
Mesaj Sayısı : 354 Kayıt tarihi : 28/09/09 Yaş : 39 Nerden : SUUDIARABISTAN
| Konu: Geri: ISMET OZEL HAYATI VE ESERLERI Perş. Kas. 11, 2010 6:25 am | |
| Bir Ağrı Yakıldıkça Sevilmeli
Gecenin dürüstlüğünden herkes kuşkulanır korkulur o kuş yüklü iniltilerden ve mor ağzını gecenin kumuna batıran ben çağdaş serüvenler adına bütün fotoğraflarını yakan yakan ve bekleyen.
Çarpar yüzü bir çocuğun mezarlara yine de ağartamaz tanımını gecenin. Ezgisiz ama esnaf bakışlarıyla soyunan bir kadın ayartılmaya uygun o çok baygın yerlerim ağartamaz çünkü çocuklar yağız bir öpüşle korunur ben yakarım çağımın ellerini. Ben bekliyenim. Gecenin kıyısında benden konuşulur.
Kara bir irin akıyor öpünce o yıkılmış gülüşünden çocukların. Kara bir salgıdır çünkü büyük serüvenler ve çocukların soluk alışları da. Ürker herkes üşümüş bir anahtar olagelmekten bir çocuğun şehri çarpar yüzümün varoşlarına.
(1964) | |
| | | | ISMET OZEL HAYATI VE ESERLERI | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |